EDEBİYATÇI LATİFE TEKİN ÖĞRENCİLERLE BULUŞTU

Rekabet Kurumu Kız Anadolu Lisesi’nin düzenlediği Edebiyat Buluşmaları programının konukları Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Latife Tekin ile yazar Serkan Türk oldu.

EDEBİYATÇI LATİFE TEKİN ÖĞRENCİLERLE BULUŞTU

Rekabet Kurumu Kız Anadolu Lisesi’nin düzenlediği Edebiyat Buluşmaları programının konukları Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Latife Tekin ile yazar Serkan Türk oldu.  

Rekabet Kurumu Kız Anadolu Lisesi edebiyat öğretmeni Onur Şahin’in daveti ile Bayburt’a gelen Latife Tekin ve Serkan Türk, okul öğrencileri ile buluştular.

‘Gamdan Kale’ ve ‘Bun’ adlı şiir kitapları ile Türkiye’de 5 saygın ödülün sahibi olan Onur Şahin’in yönelttiği soruları cevaplayan yazarlar konferansın sonunda öğrencilere kitaplarını imzaladılar.

1983 yılında yayımlanan ‘Sevgili Arsız Ölüm’ adlı kitabı ile edebiyat çevresinin dikkatini çeken ve bu kitabı ile büyük gerçeklik akımının da Türkiye’deki en önemli temsilcisi olarak gösterilen, kitapları onlarca dile çevrilen Latife Tekin’in programda yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:

Eğitim sitemine dair

“Eğitim sistemi tartışmaya açılmalı. Daha nasıl iyi olabiliri konuşmamız lazım. Eğitim sistemine karşı oldukları için çocuklarını okula göndermeyen aileler var. Kız çocuklarını okutmayan insanlar var. Bu dünyanın her yerinde tartışılan bir konu. Okulsuz toplum olabilir mi? Yoksul çocuklarla ilgili yaşadığım bir üzüntü var. Çeşitli kentlerde gençlerle konuşuyorum. Özellikle paralı eğitimin yoksul ailelerin üzerinde bir basınç yarattığını, onların o imkânsızlığıyla imkânlarını zorlayıp her şeylerini çocuklarını okutmak için tükettiklerini biliyorum, görüyorum. Bu durum yoksul çocukların eğitimden kopmasına sebep oluyor. Paralı eğitim çok büyük bir ayrışmaya neden oldu. Okul meselesini tartışmaya açacak cesareti göstermeliyiz. Ben de yoksul bir ailenin çocuğuydum.”

Sevgili Arsız Ölüm 

“1983 yılında yayımlanan ilk kitabım. Hâlâ çok okunuyor. 40 yaşına girecek. Yeni kuşakların okuyor olması beni çok mutlu ediyor. Bu her yazara kısmet olmayacak bir şey. İlk kitapların otobiyografik olduğunu düşünüyorum ama benim tüm kitaplarım için bir yanıyla otobiyografik olduğu söylenebilir. Çünkü yazma sürecine baktığım zaman içinden geçtiğim, yaşayarak deneyimlediğim şeyler var içinde. Göç fırtınası içinde büyüdüm. İlk romanlarım kendi ailemin, kendi çocukluğumdan beslenerek yazmaya koyulduğum kitaplar. Yoksulların kente tutunma çabalarını içerir. Sonra kentten yeniden doğaya yöneldim ve Bodrum’un Gümüşlük köyüne yerleştim. ‘Ormanda Ölüm Yokmuş’ ve ‘Unutma Bahçesi’ gibi doğayı merkezine alan kitaplar yazdım. Fakat yoksullar hep kalbimdeydi. Yoksulların yanında değilsem kendimi hep gurbette hissederim. Böyle hissedince, dünyada yalnızlaştığımı hissedince mutlaka yoksul arkadaşlarla zaman geçirim, kendimi tazelerim. Bu biraz çocukluğa yolculuk oluyor. Benim evim, yurdum yoksulların arası; orada tazelenirim.”

Büyülü Gerçeklik

“Ben ne büyülü, ne gerçekçiyim! Kitaplarımı yazmak için kollarımı sıvadığımda büyülü gerçekçi roman yazayım diye başlamıyorum. Kitaplar ortaya çıktıktan sonra, bunlar üstüne düşünen insanlar var. Edebiyat tarihçileri, eleştirmenler bunları sınıflandırıyorlar. Ders kitaplarında da büyülü gerçekçi diye geçiyor. ‘Sevgili Arsız Ölüm’ ve ‘Berci Kristin Çöp Masaları’ için söylenebilir. ‘Berci Kristin Çöp Masalları’nda gecekondular var. Karadeniz’den göçen insanlar şehrin yüksek tepelerine gecekondularını kurmuşlar. Yüksek, deniz gören tepeler bunlar. Kitabı yazmadan önce o evleri kuran insanlarla konuştum. İlk yıllarda şöyle bir şey olmuş. Derme çatma evler rüzgârla birlikte uçuyor. Beşikler uçuyor, bebekler uçuyor böyle hikâyeler anlatıyorlar. Bana beşiklerle uçan bebek hikâyeleri anlatıyorlar. Ben bundan etkilenerek kitapta uçan bebek hikâyeleri yazdım. Bunun büyülü gerçekçi olsun diye uydurduğumu düşünüyorlar. Öyle bir şey yok. Onlardan ilham alarak yazdığım bir şey. Büyüklerimizin aktardığı hikâyelerden, masallardan çok etkilendim. Bunlar da büyülü gerçek zaten var. Türkülerimizde bile vardır büyülü gerçek.” 

‘Bir Yudum Sevgi’ filminin senaristliği

“İlk iki kitabım çıktığında böyle bir teklif aldığım için yazdım. O yıllarda senaryo yazmayı bilmiyordum. 150 sayfalık bir sinema öyküsü vardı. Çok detaylandırarak yazmıştım. Film çok başarı kazandı. Bir daha yazmak istemedim. Sinema ile aramda bir mesafe var. Kadir İnanır ile Hale Soygazi oynadı, çok sevildi. İki fabrika işçisinin hikâyesi idi. Birbirine aşık iki arkadaşımın hikayesinden etkilenerek yazmıştım. Vardiyalar, gece çalışma koşulları bunları işlemek istedim. Atıf Yılmaz abi onu biraz daha aşk filmi gibi hoşlaştırdı. Müdahaleler çok oldu ve bundan çok hoşlanamadım. Şunu gördüm, sinema görüntü yönetmenine ait bir alan. Roman yazmak gibi bir şey değil. Yönetmen çok değişiklikler yapıyor. Ekip işi sinema, kendi romanımı yazmak daha insani gibi.”

Baksı Müzesi ve Gümüşlük Akademisi

“Böyle ıssız yerlerde bir şeyler yapan insanlar var. Hüsamettin Koçan da doğduğu topraklara böyle bir şey yapmış. O heves çocukluğundan doğup geliyor. Benimki de öyleydi. 25 yıldır Bodrum’un Gümüşlük köyündeyim. Gümüşlük Akademisi’ni kurdum. O zaman biz vakfı kuracağımız zaman bu fikri çılgınca bulanlar, ‘orada akademi mi olurmuş’ diyenler oldu. Şimdi herkes oraya gelmek istiyor. Disiplinler arası çalışan bir vakıf burası. Fizikçilerin, doktorların, botanikçilerin, heykeltraşların, felsefecilerin, ressamların geldiği bir yer. Konaklama var, üç oyun yemek çıkıyor. 15 dönümlük bir alan. Bir çalışma yeri gibi. Dokuya dokunmadan bahçe olarak koruyoruz, çalışıyoruz. O vakfın başkanıyım. Umarım bu tür alanların sayısı artar. Baksı da öyle. Hüsamettin Koçan doğduğu topraklara bir şey armağan etmek istemiş. O köy insanları için de hayat alanı, gençlere ilham veren bir yer. Bizim vakfımız da öyle.”

Romanları ve dili hakkında

“Ben o kadar çok titiz çalışırım ki geri dönüp baktığımda bir cümle dahi oynatamam. Binlerce cümle kurarım. Oraya en uygun cümleyi ararım. Geri dönüp yazdıklarımdan bir cümle çıkarsam, sanki kitap yıkılacakmış gibi gelir bana.. Çok kalın kitaplar yazan biri de değilim. Öyle yazanlara hayret ederim. Benim için yazmak çok zorlu bir süreç. Çok titizlenerek, çok temizleyerek yazarım. İlk 20 sayfayı yazdığımda o kitabı bitireceğimi bilirim. Roman bitince o psikoz alandan çıkarım. Benim için yazmak aslında yabanıl bir alana girmek gibi. Bir yere girer, orada bir yolculuk yaparım, o yolculuk boyunca öğrendiğim şeyleri okurla paylamak asıl derdim. Yazma sürecinde, yazma deneyiminden çok şey öğrenirim. Yazacağım şeye dönüşürüm. Geri dönüp pişmanlık duymam. Geçmişe bakıp kusur bulamam.” 

Yazar Serkan Türk de öykü, şiir, roman kitaplarından ve ayrıca radyo programlarından bahsetti. ‘Edebiyat Buluşmaları’ adı altında youtube kanalında yazarlarla yaptığı söyleşilerden bahseden Türk, son söyleşiyi de Onur Şahin’le Baksı Müzesi’nin kütüphanesinde gerçekleştirdiğini aktardı.  

Edebiyat Buluşmaları programının ardından yazarlar kitaplarını öğrenciler için imzaladılar. 

Edebiyat Buluşmaları programına Rekabet Kurumu Kız Anadolu Lisesi Müdürü Hayri Kocabey, öğretmenler ve öğrenciler katıldı.

HABİBULLAH KAYA

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER