AŞIRI HAREKETLİ VE SÖZ GEÇİREMEDİĞİM ÇOCUĞUM İÇİN NE YAPMALIYIM?

Bir problemimiz mi var?

“Çocuğum çok hareketli, her zaman kıpır kıpır, ne yapacaksa düşünmeden yapıyor ve pek çok zaman dikkatsizce davranıyor. O nedenle istemeden kendisine, eşyalara ya da diğer çocuklara zarar verebiliyor. Çocuğuma hiç söz geçiremiyorum, bize karşı geliyor, söz dinlemiyor, hakaretler ediyor. Eşyalarını orada burada kaybediyor. Kitaplarının kalemlerinin yerini unutup duruyor. Sınıf öğretmeninin söylediğine göre ders sırasında bir dakika bile doğru dürüst oturup dersini dinlemiyor. Ya ayakta geziniyor ya da sıra arkadaşı Can’ın dikkatini dağıtmakla meşgul. Bir marketin önünden geçecek olsak çikolata almak zorundayız. Hep onun dediği olacak. Hele bir de tableti eline aldı mı ona dokunmayacaksınız. Hocam benim çocuğum hiperaktif mi?” eğer siz de çocuğunuzla ilgili benzer soru ve sorunlarla karşı karşıya geliyorsanız bu yazı tam size göre olabilir.

İlk önemli nokta: Değerli anne babalar! Yukarıdaki sorunları yaşayan anne ve babaların akıllarına ilk gelen şey “hiperaktif çocuk!” olsa da durum bu kadar yalın ve basit olmamaktadır. O nedenle ilk olarak bir ayrımın farkına vararak başlayalım. Saydığınız şikâyetler ve özellikler için işin doğrusu iki ihtimalden söz edebilirim.

  1. Karşı Gelme (Bozukluğu - Davranışı): KGB
  2. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu: DEHB

Eğer ailede kuralların öğretil(e)mediği, aşırı ihtimam gösterilmiş ve hep üzerine titrenilmiş bir çocuktan söz ediyorsak, saydığınız davranışların (en azından bir bölümünün) sergilenmesi muhtemel. Geçmişte çocuğun geçirdiği bir hastalık nedeniyle anne, baba, dayı, teyze gibi çevrenin çocuğa aşırı özen göstermeye başladığını bize (Bayburt Rehberlik ve Araştırma Merkezi’e) yardım için gelen ailelerimizde çok görürüz. Çocuk bir hastalığa yakalandığında evin kuralları yok sayılır. Her şey, çocuğun hastalığı hissetmemesi, eksiklik duymaması için düzenlenir… Ben bunun için şu tabiri kullanıyorum. Kol kırıklığı geçer ancak şımarıklık baki kalır. Bunu, şımarıklık düzeltilemez anlamında değil, ailenin bir alışkanlığı haline gelir anlamında söylüyorum. Öte yandan; yatma saati, odasını toplama, yemeklerin hep beraber düzenli yenmesi, başkalarının sınırlarına saygı gösterme gibi öz bakım veya sosyal sorumluluklar ailede hiç öğretilmemiş de olabilir. Sorumluluklar çocuğa neden öğretilemez diyecek olursanız cevabı gayet açık. Anne baba bu sorumlulukları kendi dünyalarına almadıkları için ya da anne babanın biri uygularken diğeri uygulamadığı için. Kimi zaman da anne babanın her ikisi uygulamak isterken örneğin dede tarafından kurallar iptal edildiği için çocuk bir ebeveynin kuralını diğeri üzerinden suiistimal edebilir. Sonrası malum. “Yumruk kadar çocuk, bugün okula gitmeyiversin, ne olacak” ile başlayan tavizler önü alınamayan kuralsızlıklara kadar yol alabilmekte.

Ne yapmalı: Buraya kadar olan ifadelerden anlaşılacağı üzere sorun, öğrenme ile kazanılmış bir sorundur. Eğer karşı gelme, lakap takma, söz dinlememe, kavgalara karışma davranışları ön planda ise bu durumda yukarıda sözünü ettiğimiz ihtimallerden ilki yani (karşı gelme bozukluğu belirtileri) KGB’yi aklımıza getirmelidir. Bir sorun öğrenmeyle kazanıldığına göre azaltılması ve rehabilitasyonu da öğrenmeyle pekâlâ olabilir. Peki nasıl? Bundan sonrası için artık, evde kural koyarak ve daha da önemlisi bu kuralları uygulayarak. İstediği zaman yiyip içen, istediği saate kadar televizyon, tablet veya bilgisayarın başında oturup zaman öldüren, evde markette lokantada velhasıl her yerde memnun olması için peşinden koşulan çocuk maalesef, bir türlü memnun edilemeyen şımartılmış bir çocuğa dönüşmektedir.

Aslında sorun çocuğunuzun değil tüm ailenizin bir sorunudur. O nedenle bir rehber öğretmenden (psikolojik danışman) ya da bir psikologdan yardım almaya gittiğinizde, karşınızdaki uzman size iğne ve çuvaldız dengesinden bahsedecek çocuğun alışkanlıklarının yanında sizin de (ailenin) alışkanlıklarınız üzerinde çalışmak isteyecektir. Ailelerle görüşmelerimde sıkça verdiğim bir örnek vardır. Siz, çocuğunuz ve babanızdan oluşan üç kişilik bir grup oluştursak. Örneğin ekmeğin kıymetini en iyi hanginiz bilir desem ne dersiniz? Galiba en önce babanızı sonra kendinizi ve en sona da çocuğunuzu sıralardınız, yanılıyor muyum? Eğer yaşı büyük olanlara hürmeten bu sıralamayı yapmadıysanız ekmeğin kıymetini en çok babanız biliyor. Hatta hayatta olsa dedenizi de bu sıralamaya koyacak olsak ilk sıraya onu koyardınız öyle değil mi? Neden? Çünkü ekmeksizliği en çok çeken, en çok yaşayan muhtemelen dedeniz olduğu için değerli dostlarım. Buna göre artık nereden başlamamız gerektiğini biliyoruz. Özetleyecek olursak;

Çocuklara karşı “armut piş ağzıma düş” tutumundan vazgeçmemiz gerekiyor. Üstelik ebeveynlerin ortak kararı olarak bu düzeni sağlamaya çalışmak gerekiyor. Bu sayede çocuklara kuralları ve yaşlarına uygun sorumlulukları vermekle işe koyulmamız en doğrusu gibi gözüküyor.

Son söz: Unutmayın! “Çocuğunuzda karşı gelme bozukluğu var” diyebilen, teşhis koyma yetkisi olan kişi bir hekim yani çocuk psikiyatristidir. Bu unvanın dışındaki kişilerin kullandığı ifadelere karşı dikkatli olmak sizlerin önemli bir sorumluluğudur. Bizim bu yazıyı kaleme almamızdaki temel amaç ise çocuğunuza rehber olan sizlere, (ailelere) rehberlik yapıp yol göstermek, çözüm için farkındalık oluşturmak ve psikolojik yardım sağlamaktır.

İkinci madde olan Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunu bir sonraki yazıda ele almak dileğiyle...

YORUM EKLE
YORUMLAR
Sezai yildiz
Sezai yildiz - 5 yıl Önce

Hocam agzinaza kaleminize sağlık aydınlatma konusunda güzel oldu devamını bekleriz

Hatice
Hatice - 5 yıl Önce

Çok güzel bilgiler alıyoruz