NE YEDİRDİĞİNE BAK

Derler ki; “Araplar deveyi yediler, deveden kıskançlığı ve kini aldılar. Türkler atı yediler attan sertliği ve kuvveti aldılar. Frenkler(batılılar) domuzu yediler, domuzdan pisliği ve deyyusluğu aldılar“… 

Görünen o ki; insan ne yediyse ona dönüştü bile…

Farklı bir örnekte ise durum aynen şöyledir;

Devletimizin her sene vermiş olduğu tarımsal destekleme ücretinden almaya niyetlenen Şehmuz abi, elli dönüm olan tarlasının, yirmi dönümünü ekmiştir.

Fakat destekleme için verdiği beyanname de ekili alanı elli dönüm olarak onaylatmıştır. Şehmuz abi ekmediği dönüm başına da destekleme parası almış ve ailesinin geçiminde kullanmıştır..

Fakat Şehmuz abinin vicdanı yine de çok rahattı…

Hayatına kaldığı yerden güllük gülistanlık devam etti, gitti…

Kısacası, sadece ne yediğimizle ilgili değildir bahsimiz, yedirdiğimiz kazancın nasıl temin edildiği de çok önemli bir mevzu olmalıydı elbette..

Merhaba değerli okurlar, bundan böyle bende Bayburt Sıla gazetesinde gündeme ilişkin köşe yazılarımla sizlerle olacağım. Gündemde ki kayda değer konuları elimizden geldiğince samimi şekilde yorumlayıp, farklı bir bakış açısıyla sizlere aktarmaya çalışacağım...

Başlarken

Çağdaş toplumlarda devlet, üstün otorite ile güçlendirilmiş en önemli kurumdur.

Toplumun birlik ve düzenini sağlamak amacıyla yaptırım uygulama gücü ve yetkisi vardır. .

Bu amaçla polis, jandarma ve silahlı kuvvetler gibi kurum ve güçler devletin emrindedir..

Devletimiz de vatandaşını her daim iç ve dış tehditlere karşın korumuş, korumaya da devam edecektir.

Peki sizce tehlike faktörü sadece güvenlikle alakalı bir konu mudur?

Yalnızca fiziksel olarak zarar veren tanımlamalar mı tehlike kavramı içerisinde yer almaktadır?

Hayır tabi ki de!

Terörden, dış tehditlerden ve ekonomik sorunlardan daha vahim bir mesele var ki tehlike boyutları tahmin edilemeyecek kadar büyüktür…

Gıda terörü

Devlet vatandaşını hem gıda terörüne hem de yerli yersiz fiyat artışlarına karşı da koruyabilmedir.

Domuz katkılı gıdalar

Soya fasulyesinden peynir üretimi

At ve eşek eti katkılı yiyecekler

Alkol katkılı içecekler

Kimyasallardan üretilen merdiven altı ürünleri

Ambalajda hırsızlık

Ürünlerin ambalajları üzerinden net ağırlık aldatmacası gibi örneklerini art arda sıralayabiliriz mesela…

Düşünün artık neler yediğimizi

Dahası, şu günlerde bazı esnafların veya aracı firmaların kafasına göre fahiş fiyat artışlarını saymadık bile…

Küçük veya bölgesel tv kanallarında yayınlanan ve dakikalarca süren reklam filmlerine hepiniz denk gelmişsinizdir…

Merdiven altı bal reklamları…

Bitkisel oldukları iddia edilen kimyasal ilaçlar…

Çiftlik banklar ve daha niceleri…

Hatta bazen de sipariş yerine, boş kutu göndereni bile var…

Yeri gelmişken, RTÜK’ün denetimi altında olan tv kanallarına, bu tür reklamlardan ötürü müdahalenin  geç yapılması ve sahte ürün reklamlarının yayınlanma süresinin uzun olması da ayrı bir muammadır tabi …

Her yönüyle örnek; Osmanlı Medeniyeti..

Osmanlı döneminde de halkın sağlığıyla oynayan, bozuk yiyecek satanlar olurdu ancak devlet yetkililerinin gerekli kanunları çıkarması, temel gıda maddeleri satan dükkânları kontrol altında tutması ve nihayetinde suçluların cezalandırılması uygulamaları ile bu meseleleri çözmüştür.

Osmanlı yöneticileri halkın mağdur olmaması için esnafları hammadde temininden başlayarak imalat, pazarlama, malları fiyatlandırma ve satış aşamalarına kadar denetlerdi.

Hiçbir esnaf, malını devletin belirlediği fiyatın üzerinde satamazdı mesela

Ayrıca, malın kalitesinin yanı sıra fahiş fiyatla satılmasının da önüne geçilmiştir ve cezalar kimseye ayrıcalık göstermeden kati süratle uygulanmıştır.

Halkın aldığı malların devletin belirlediği fiyatın üzerinde satılıp satılmadığını ve istenilen kalitede üretilip üretilmediğinin denetlenmesi, veziriazamların işiydi. Veziriazamın bırakın görevini yapmamasını, denetimleri ihmal ettiği yönünde bir dedikodu çıkması bile azline sebep olabilirdi.

Böyle bir durumla karşılaşmak istemeyen veziriazamlar, zabıta müdürünü yanlarına alarak esnafı denetler, karaborsacılık yapan, pahalı mal satan ve kalitesiz mal üreten esnafı denetlerdi.

Öyle her isteyen, istediği yerde işyeri açamazdı. Her şehirde ve kazada açılabilecek dükkan sayısı önceden belirlenmişti. Yani sistem bir taraftan da esnafı korumaya yönelikti.

Kısacası her önüne gelen dükkan açamaz ve usta olamazdı. Gizli olarak açılan dükkanlar derhal kapatılırdı.

Çok güzel günlermiş, o günler…

Denetim yoksa genetik, ekonomik ve ahlaki çöküntü var..

Gelelim asıl meseleye…

Yukarıda bahsettiğimiz, kimyasal, yan sanayi, hormonlu, at- eşek ve domuz katkılı ürünlerin yanı sıra, helal olmayan veya aldatma-hile yoluyla kazanılan veya satılan birçok ürün örneklerini farkındalık oluşturmak amacıyla  sizlere sunmaya çalıştık.

Biraz daha fazla kazanayım mantığıyla piyasaya sunulan bu katkılı gıdaların tüketilmesinin tehlike boyutu sadece sağlıksız ürün oluşuyla sınırlı değildir. Yapılan araştırmalara göre yediklerimizin hormonal hastalıklara sebep olmasının yanı sıra hem genetiğimizi hem de karakterimizi etkilemesi görüşü uzmanlarca ileri sürülmüştür.

Savaştan daha büyük bir tehlike arz eden bu durum, günümüzde insancıl yaklaşımlarda ki bozulmanın hat safhaya ulaşması sebebiyle de haklılık kazanmaktadır.

Tahammülsüz, asi, gösteriş meraklısı ve merhamet duygusundan yoksun bir neslin yetiştiği gerçeğini, yediklerimize bağlamak çok ta yanlış bir varsayım olmayacaktır zannımca!

Bu durumun ortaya çıkmasının nedeni sadece katkılı ürünler değildir tabi, kazancın nasıl temin edildiği de çok önemlidir.

Öneri boyutuna gelecek olursak;

Denetim bu işte hayati önem taşımaktadır.

Halkın sağlığıyla oynayan, hileli ve katkılı ürün satanlara yönelik caydırıcı cezalar uygulanmalı ve böyle firmalar teşhir edilmelidirler.

Yetkili kuruluşlar tüm ürünleri, imalat aşamasından fiyatlandırılmasına, pazarlanmasından satışına kadar takip etmeli ve tüketiciye fayda sağlayacak düzenlemeler yapmalıdırlar.

Kurumlar ürün fiyatlandırmaya müdahil olmalı ve belirlediği fiyat üzerinde olan herhangi bir satışa müsaade etmemelidir..  

Özellikle Keyfi zam uygulaması yapan firma ve aracı kuruluşlara da ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.

Belediyeler mevcut esnafı da korumak adına işyeri sayısına sınırlama getirmelidirler. Örneğin Avrupa’da aynı cadde üzerinde, aynı türden faaliyet gösteren iki işyerinin açılması mümkün değildir. Günümüzde işyeri açma kriterlerine uygun olmayan ve ruhsatsız birçok işyerinin mevcut olduğu düşünüldüğünde, her isteyenin işyeri açması da öyle kolay olmamalıdır.. Yine bu konuda denetleme işlemi rutin bir şekilde devam ettirilmelidir..

Beyanname usulüyle verilen devlet desteklemelerinde, hatalı beyanın önüne geçmek için yerinde kontrol takip sistemi uygulanmalı ve devleti zarara uğratan bu durumlar sonlandırılmalıdır..

Geçtiğimiz yıllarda bu konudan ötürü Erzurum’da birçok köy muhtarının soruşturma geçirdiğini de hatırlatmak isterim..

Kısacası denetim sisteminin güçlü olması; ekonomik, genetik ve ahlaki geleceğimiz açısından oldukça önemli bir konudur..

Demiştik ya en başında, farklı bakmak lazım..

Gördüğümüzü örnekleriyle birlikte samimi şekilde aktarmaya çalıştık.. Bir sonra ki yazımızda görüşmek üzere, esen kalın..

Dediler ki; kalp nokta nokta kararmaktaymış, yedirdiğine iyi bak..

Ve yine unutulmasın ki; ‘insan yediğinden ibaretti’...

           

YORUM EKLE
YORUMLAR
serhat T.
serhat T. - 5 yıl Önce

cok haklısınız. cok güzel tespitler

Yavuz Kabadayı
Yavuz Kabadayı - 5 yıl Önce

Yüreğine sözlerine sağlık kardeşim güzel tespit ve öneriler

Ahmet Çağıldak
Ahmet Çağıldak - 5 yıl Önce

Kaleminize kuvvet ömrünüze bereket diliyorum, çok yararlı bir makale..

Ömer A.
Ömer A. - 5 yıl Önce

Çok doğru ve yerinde bir makale olmuş

Furkan OKTAY
Furkan OKTAY - 5 yıl Önce

Ağzına saglık abi.

Kozalak
Kozalak - 5 yıl Önce

Bahsettiğiniz nedenler ile; maneviyatına özen gösteren büyüklerimiz, her yerde yemek yemez, alış veriş yapmazlardı..Ve Ferit kardeşim; geçen lise caddesinden saymaya başlayip askeri gazinoya kadar kare şeklinde dolastiğımda dokuz tane berber oldugunu farkettim. Yani beş yüz adım da dokuz berber dükkanı ve her geçen gün azalan nüfus..Ayrıca hakedilmeden destek alımına gelince: inanın cüzdan bulsak belediyeye koşar kul hakkı diye korkar teslim ederiz. Fakat mesele devlet malı olunca; ektigimizi fazla göstererek, iş kura girebilmek için adresimizi farkli göstererek vs. hakkımız olmayani alir afiyetle yeriz. Bilmeyiz ki: birinin hakkini yerken o bir kişi ile, devletin bir lirasini haksizca yedigimizde ise seksen milyonla hesaplaşacagiz mahşerde...Devletin malı deniz yemeyen keriz felsefesinin tavan yaptigi günlerdeyiz. İçi boşaltılmış bir İslamın eseridir yaşadıklarımız..sevgi ve saygılarımı sunar bu güzel tespitleriniz için teşekkür ederim..

Sebahattin karakelle
Sebahattin karakelle - 5 yıl Önce

Tebrikler güzel bir yazı dizisi olmuş