KALEDE BİR BAYRAK VE BİR IŞIK VARDI

KALEDE BİR BAYRAK VE BİR IŞIK VARDI

İlimiz tarih ve kültürel miras yönünden bir çok ile nasip olmayan tarihi eserlere sahiptir. Yalnız biz bu eserlere sahip çıkabiliyor muyuz. Şüphesiz ki hayır. “Gerçekte tarihi kalıntılar bakımından çok önemli ve Bayburt’un sembolü durumundaki Kale; Milattan Önceki I. Binden itibaren iskan edilerek varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. M.Ö. 900-600 yılları arasında yörenin hakimiyetini elinde bulunduran Urartular, Stratejik bakımdan çok önem verdikleri kaleyi bir yerleşim merkezi olarak imar etmişler ve yöredeki hakimiyetlerini üç yüz yıl kadar sürdürmüşlerdir. Urartuların yıkılışını takiben Haldiler, Hititler, Partlar, Sasaniler, Romalılar ve Bizanslılar tarafından da yönetilen Bayburt’ta Kale, zaman zaman onartılarak ve tahkim edilerek bu bünlere gelmiştir.

1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra yörenin hakimiyeti Bizanslılardan Türklere geçmiştir. Türklerin yerleşmesiyle Bayburt gerek Kalede gerekse kent içinde yaptırılmış çeşitli müesseselerle tam bir Türk-İslam şehri karakterini kazanmıştır. Özellikle Kale’nin çehresi değişmiş, buraya yaptırılan camiler, köşkler, sarnıçlar, mahzenler, depolar, koğuşlar, dizdar odaları ve çeşmelerle mamur bir hale getirilmiştir. Kalenin yıkılan, tahribolan sur ve burçları da yenilenerek, buraya yerleşen çini-macinilerle ve kitabelerle kente bakan duvar yüzleri ışıl ışıl parıldayan görkemli bir görünüme kavuşturulmuştur.

Gerek çeşitli adlar altındaki Türk devrinde, gerekse Osmanlılar döneminde Kale, şehrin daima en önemli savunma ve yönetim yeri olma özelliğini sürdürmüştür.

Ancak yeni ve yakınçağlarda kalelerin, savunmaya yönelik olarak önemlerini yitirmeleriyle kentlerin ortalarında, tarihte yaşanmış pek çok olayın sessiz tanığı rolüne büründükleri görülmektedir. Bayburt Kalesi’de bugün, kentin ortasında adeta geçmişine özlem duyarak yeni restorasyon çalışmaları ile çinilerine ve görkemli bir şekilde ışıklandırılmasıyla şehre başka bir değer kazandırmaktadır.

Bayburt'ta henüz gün yeni kararmıştı, oysa ışıklar raks ediyordu, kale bütün ihtişamıyla kendisine bana da yer verin diyordu, Bayburtluyu kucaklıyor, şehrin bütün görkemini o güzelim çoruhla kuşatıyor işte benim diyor; Bayburt'umu bir çoşkuya davet ediyordu. Bayburt Valiliğinin getirdiği bu güzel buluşma Kalenin tarihi zirvesindeki dalgalanan Bayrakla, Dede korkut'u bir arada buluşturdu. Dede Korkut meşalesini kaleden yaktı gücünü ondan aldı, dalgalanan bu Bayrak onun bedeni, ordaki topluluk onun ruhuydu, birlik ve beraberlik meşalesi ondan ilham aldı. Artık biz bir bütünüz dediler hep birlikte daha münevver bir Bayburt için Elele verdiler takı uzaklardan geldiler gurbet demediler. Onları bir araya getiren sevdaları var dı . Memleket sevdası, Bayburt hasretiydi. Bu güzel buluşmanın mutluluğunu kalenin ışıklandırılması daha da güç verdi, çoşkuya renk katıyor, yıldızlar hep parlıyordu, çoruhun ışıltısı gülümsüyor, Şehit Osman, İmaret tepesi, Duduzardan Bey Böyrek el sallıyordu bende buradayım diyordu.

Dalgalanacak Bayraksa biz onu hiç kaleden indirmedik indirmeyeceğiz kanımızın son damlasına kadar, nasıl onunla tarih yazdıksa bundan sonrada aynı tarihi yazacağız, yaşatacağız işte Mahir ADIBEŞ’in şiirindeki gibi

KALEDE BİR BAYRAK VARDI

Bir bayrak vardı surunda kalenin

Dalgalanırdı,ardından esen gecelerin,

O zaman daha ben çok küçüktüm,

Ona ta uzaklardan el salladım.

Ayına sevdalıyım,

Gönlümün gururuydun,

Sen gecelerimin nuruydun.

Öz yavrundu, sıcağında sinesi terlemiş,

Babamındı, henüz ben doğmadan,

Kop Dağı’nda şehit haberi gelmiş.

Bir bayramda, Gazi dedem anlattı...

Düşündüm, Ya Rab, o günler ne günlermiş.

Ateşle imtihan,

Gönülleri yaktın,

“Ulaşım” dedim, çok çok ıraktın.

Bir at binip ahırdan, heybesini alıp terkine,

Gadam; gidiş o gidiş, bir daha haber gelmemiş

geriye;

Yer çatlamış, gök yarılmış, dağlar yıkılmış,

Ama o surdaki bayrak inmemiş yere.

Dalgalan,

Bu gökler senin,

Dalgalan sensin benim emelim.

Bir bayrak dalgalanıyordu surunda kalenin,

Bacıma dedim: “İşte bu senin gelinliğin”.

İlmik ilmik, tel tel hürriyet işlenmiş

İliği ay,

Yıldızı düğme,

Sığmıyorsun gönüllere

Kına yakmış yiğitler, düğün yapıldığı gece,

Söz verdik: “Bayrak inmez baş düşmeyince.”

Sürmeli gelinler sevinde, analar el salladı....

Anam alnımdan öpüp fısıldayınca inceden ince,

Gülümsedim: “Yine ne var ana?” deyince,

“Hani surda bir bayrak dalgalanıyordu ya!” dedi

“İşte o babanın kefeni, bundan sonra,

Gündüz sen bekleyeceksin, şehitler gece.”

Karanlık,

Kar yağıyordu,

Bilmem ki anam o gece neden ağlıyordu.

Oturdum bir taşın üstüne,baktım surlara,

Sallanan bir el değil, bin el uzandı bana,

Açtım heybeyi saçtım ortaya;

Kızıma hilalden bir taç, oğluma yıldız taktım.

Onlar babamdan emanetti,

Ayı-yıldızı onlara bıraktım.

Yol senin.

Yordam senin.

Gezdiğin vatan senin yurt senin.

Mahir ADIBEŞ

YORUM EKLE